Bilgisayar nedir bilirsiniz. Sizin verdiğiniz komutlara göre, sizin istediğiniz işleri yapar. Tabii eğer sahibi sizseniz. Bilgisayarınızı oluşturan bileşenlerinizden birinin bile sahibi siz değilseniz, işte tam olarak o noktada bilgisayarla kurduğunuz sahip-eşya ilişkisi bozulmaktadır. İster donanımlarınız olsun, ister bilgisayarda çalıştırdığınız işletim sistemi, isterseniz de kurduğunuz ek uygulamalar olsun. Eğer bilgisayarınızın sadece sizin istediğiniz işleri yapmasını ve o işleri layıkıyla yapmasını istiyorsanız, o zaman bilgisayarınızın ve içinde çalıştırdığınız yazılımların sahibi olmalısınız.
Peki kastettiğim sahibiyet nedir? Günümüz dünyasında kullandığımız teknolojilerin sahibi değil miyiz? Bu sorunun yanıtı ne yazık ki çoğu zaman için evet, gerçekten de kullandığımız teknolojilerin büyük kısmına sahip değiliz. Sahibi olmadığınız yazılımlar, genelde sizin emrettiklerinizin yanında sizin çıkarınıza hizmet etmeyen bazı işleri de aynı anda yapmaktadır. Dijital mahremiyetinize ters düşecek şekilde metaverilerinizi toplamak, reklamlar göstermek, internette neleri göreceğinize karar vermek vesaire. Bu durum, teknoloji ile kurduğumuz ilişkinin bir sahip-eşya ilişkisinden çıkıp hizmet alabilmek için belirli şartlara boyun eğmek zorunda olduğumuz bir dinamiğe evrildiğine işarettir. Sayısız kez okumadan kabul ettiğiniz lisans sözleşmelerini, ne olduğunu sorgulamadan tikli bıraktığınız metaverilerinizin toplanmasına dair onay kutucuklarını hatırlayın.
Bu yüzden özel mülk yazılımların teknoloji sektöründeki dominasyonu, hele ki bunun aksi mümkünken, kesinlikle ne teknoloji kullanıcısının ne de geliştiricinin yararına bir durumdur. Özgür yazılımların ve özgür yazılım felsefesinin burada üstlenmesi gereken rol kritiktir. GNU GPL gibi özgür yazılım lisansları her şeyden önce yazılımın sahipsiz olduğunu, başka bir deyişle sahibinin herkes olduğunu, kabul eder. Bu durum ise kullanıcı ve geliştiricinin sahip olacağı dört temel özgürlüğe yelken açar.
Özgürlük 0: Yazılımı kullanmak
Aslına bakarsanız eğer ticari sır falan değilse bu dünya üzerindeki tüm yazılımları, evet, kullanabilirsiniz. Ama kullandığınız yazılım aşağıda belirteceğim diğer üç özgürlüğü sunmuyorsa aslında sınırsız bir “kullanma” özgürlüğüne de pratikte sahip olamıyorsunuz. Yazılımın potansiyeli içinde olan bazı işleri üreticinin çeşitli ticari kaygıları sebebiyle yapamıyor olmamız, bu özgürlüğün ihlalini en net şekilde gösteren durumdur. Mesela WhatsApp’in diğer mesajlaşma uygulamaları ile çapraz mesajlaşmaya izin vermemesini veya e-mail gibi dağıtık bir yapıya geçmemesini örnek verebiliriz. Bu senaryoda özgür olmayan yazılım, insanlık için tartışmasız daha faydalı olacak bir gelişim gösteremiyor çünkü bu durum insanlık için faydalı olsa da üretici için faydalı değil. Diğer insanlarla iletişimde kalabilmemiz için ne olursa olsun, istediğimiz kadar sevmeyelim, WhatsApp kullanma zorunluluğumuz var ve WhatsApp bu tekel pozisyonunu koruyabilmek için kullanıcıların hoşuna gitmeyecek kararlar almaktan asla çekinmez. Ayrıca WhatsApp’in bu tekel pozisyonda olabilmesinin tek sebebi de özgür olmayan bir yazılım olması.
Özgürlük 1: Yazılımın kodlarını okumak ve değiştirmek
Yazılımın kodlarını istediğimiz gibi okuyabilmek ve değiştirebilmek, yazılımın açık kaynak kodlu olmasıyla mümkün olur. Bu durum kullanıcıya başlıca iki avantaj sunar. Birincisi kullanıcı kendi isteği doğrultusunda yazılımı istediği şekle sokabilir, yazılımda beğenmediği şeyleri kaldırabilir veya kullandığı yazılımı daha da geliştirebilir. İkinci avantaj ise yazılımın ne yaptığının tamamen belli olmasıdır ki bu da yazılımın kullanıcıların hoşuna gitmeyecek işleri arkaplanda yapmasının önüne geçer. Metaveri topluyorsa hangi metaverileri topladığından ne sıklıkla topladığına kadar tüm bilgileri görürsünüz ve kullanıp kullanmamaya o şekilde karar verirsiniz. Bu sebeple, açık kaynak kodlu yazılımlar genellikle kapalı kaynaklı yazılımlara kıyasla daha mahremiyet dostudur. Tabii ki bir özgür yazılımcı için açık kaynak gereklidir ama yeterli değildir, bu da bizi diğer iki özgürlüğün peşinden koşmaya iter.
Özgürlük 2: Yazılımı dağıtmak
Ben bilgiyi sevdiğim gibi, “bilgi” dediğimiz kavramı da çok severim. Sebebi ise bilginin herkese ait olabilmek için ne bir otoriteye ne de tüm insanlığı kapsayacak bir mutabakata ihtiyacı olması. Dolayısıyla yazılımın özel mülkiyetine karşı olmak için Marksist veya anarşist olmak zorunda değilsiniz. Çünkü kendisi aslında bir işlemcinin nasıl çalıştırılacağına dair bilginin kompakt bir formundan başka bir şey değildir.
Eğer ateşi bulan ilk insan siz olsaydınız ve nasıl ateş yaktığınızı insanlardan bir şekilde gizleyebiliyor olsaydınız, diğer insanlar belki de bir gece ateş yakmanız için bir öküz öldürüp size getirirlerdi. Ta ki bir babayiğit çıkıp da kamp ateşinin kaynak kodunu açana kadar…
İnsanlığın gelişimi sonraki evreye tekerlek icat olduğunda değil tekerlek herkesin malumu hâline geldiğinde geçer çünkü tekerlek fikrinin üzerine bir şey koyarak ilerleme kat edemiyorsanız tekerleğin gelişimdeki rolü oldukça kısıtlı olacaktır. Bu da bizi 3 numaralı özgürlüğe götürür.
Özgürlük 3: Yazılımın değiştirilmiş hâlini dağıtmak
Use,
study,
share,
improve.
Yazılımın kodlarını değiştirip bu değiştirdiğiniz hâlini dağıtıyorsanız bir yazılımı “çatallamış” olursunuz. Çatallamak çok önemli ve takdir edilesi bir iştir çünkü kendisi adeta bir caydırıcı güçtür. Özgür bir yazılım geliştiricisi, kullanıcının hoşuna gitmeyeceği bir şey yaparsa yazılımının anında çatallanacağını bilir ve sadece kullanıcının istediği şeyi yapmak üzere geliştirici pozisyonundadır. Günümüzde özel mülkiyet yazılımları geliştiren kişi ve kurumların kullanıcı ile kurduğu ilişki çok daha farklıdır. Yazılımların sahipli ve kapalı kaynaklı olması, çeşitli sebeplerle bir yazılımı kullanmaya ihtiyaç duyan kullanıcının iradesini hiçe sayar. İnsanların özgür olması için yazılımlar da özgür olmalıdır.
Özgürlük bağlamında özgür günler dileğiyle!
Bir yanıt yazın